1 Haziran 2010 Salı

bu kadar anlamsız sayılarla ne tezi çıkacak bakalım sonuçta.

ağlasam hizaya girerler mi acaba?
bazı kimseler var ki hayatımdan çıkması benim elimde değil. onların ve beraberlerindekilerin hayatımın sonuna kadar her an karşıma çıkacağı endişesiyle yaşayacağımı fark ettim az önce... diğer yandan da hayatımdan çıkıp gitmiş, sokmak için ne yapsam nafile insanları hatırladım... yutkunmak zorlaşıyor böyle zamanlarda...
insanların nasıl olup da facebook'ta haracayacak bu kadar çok vakti olduğunu anlayamıyorum... ya acınası derecede işsiz ve asosyaller ya da ?
evet bir de burası vardı di mi? witchieofstars'ın adabını bozmak istemediğim mini yazılarım için vardı hem de. yani tam da şimdi yapmak istediğim şey için!

12 Şubat 2010 Cuma

formspring.me

Neden sürekli geçmişe özlem duyuyoruz? Ya da sana böyle birşey oluyor mu?

"Bir gemiye binip geriye dönemiyoruz ne yazık ki. Döndüğümüzde bulduğumuz şey bıraktığımızdan bambaşka. Bu yüzden ileri bakmak gerek sadece; hele ki elindeki yitirdiğinden daha iyi değilse!" diye not düşmüşüm bi taraflara 2010'un ilk ayında bir gün...

Elimizdeki eğer eskiyi aratmayacak kadar nitelikli değilse o zaman eskiyi arıyoruz. Bir de şu var; yaraların iyileştiğinde hatırladığımız hikâye hâlâ güzelse, yaraları unutuyoruz sanki o zamanlar hiç canımız acımamış gibi.

Özet cevap istersen: salaklığımızdan / evet

Sor sorabildiğin kadar

11 Şubat 2010 Perşembe

happy & drunk!

When was the last time these two were together?
 Who cares!
 I LIKE this!

Being so much drunken not to care ANYthing! 

9 Şubat 2010 Salı

İnsanlar bana duymak istemediklerimi söyledikleri için onlara kızayım, sonra da insanlara duymak istediklerini söylemek zorunda kaldığımda yine kızayım. Oh ne ala memleket! Var mı benim kadar üstün zekalısı? 3-4 günlük über-salak-kasabalı-kız modumdan sonra yeniden kendim olmaktayım, çok şükür! Hormonlara lanet okumamak imkansız!

24 Ocak 2010 Pazar

Sinirliyim! Ne güzel di mi?
Tırnaklarımı geçirip iğrenç sesler çıkartarak yırtmak istiyorum herşeyi duvarları.
Sinirim öfkeye dönüşüyor. Kendime yönelik öfke, her zamanki gibi.
Ama inadım inat, tüm hırsımı grafiklerden çıkarmaya çalışıyorum. Öfke enrjimi iş gücüne çevirmeye debeleniyorum. Halbuki çeyrek var kendimi yatağa atıp gözlerimi sım sıkı yumarak kaybolma denemelerime...

9 Ocak 2010 Cumartesi

"Taş, başlangıçta katı değildir. Fakat taş öğrenir. Ve taş, işte taş olmayı, böyle tutulup kırılarak öğrenir."

Çok katı olduğumu iddia ediyor kimi zaman insanlar, çok sert çıkışlarım olduğunu. Durup dururken hem de. Peki neden diye sormak nasıl oluyor da akıllarına gelmiyor? Hiç mi kimya bilmezler? Tabii ya, herkes benim gibi kimya dersini kimya laboratuvarında, fizik dersini fizik laboratuvarında görmedi ya okulda. Herkesi kendim gibi sanmak ne büyük hata. Herkes bilmez  fizik laboratuvarı ile kimya laboratuvarının renklerini. Bense sanıyorum ki herkes bilir titrasyon nedir. Sanıyorum ki anlarlar, damla damla dolduğu belli olmadan bir anda renk değiştiren kimyasallar gibi olduğumu. Son damlada artık tam katı olmaya karar verişim şaşırtır insanları, ne komik. Bilmezler ki hiçbirşey bir anda olmaz. Düşünmezler ki bunun mutlaka bir geçmişi vardır. Sırf filler değildir geçmişi aklında tutan. Gönül de unutmaz kolay kolay geçmişi, hele ki üzerinde canını acıtan yaralar varsa geçmişten kalan. 


Ben fil değilim, taşım sadece, taş oluyorum her gün biraz daha...ama ne zaman fark edilecek kim bilir.